Sardunyaya Ağıt Hikayesi
Merhaba Canlar, Sardunyaya Ağıt şarkısı Siyasi bir şarkıdır. 1972 de yazılan şiir üzerine 1979 da Yeni Türkü tarafından bestelenmiştir.
Spoiler: Sardunyaya Ağıt şarkısını çoğumuz Behzat Ç. Çekiç ve Gül dizisinin 3. sezonunun 4. bölümünün sonunda tanımış olduk. Bu bölümde Behzat’ın abisine ve emniyet müdürüne yapılan haksızlığa üzülüp öfkelenirken karşımıza çıkan müzik ile öfkemiz daha da bir coşmuş duygusal açıdan bizi daha bir etkilemiş oldu.
Şarkının sözleri dizide çok anlaşılmasa da müzik ile ritim duyguyu iliklerimize kadar hissettirdi.
Tüylerimizi ürperten şarkı bu kadar etki bırakınca araştırıp hikayeyi yazmaya karar verdim.
Önce şarkıyı biraz tanıyalım…
Can Yücel’in şiirinden ortaya çıkan bu şarkının bestesini Yeni Türkü (Selim Atakan) yapmıştır.
Bestenin sözleri Trt için sert gelince orijinal haliyle yayımlanamamış bu yüzden 1979 da sadece enstrumental olarak icra edilmiştir.
Bu şarkıyı Behsat Ç dizisinde duymamız ise 2025 yılına tekabül eder ki yayımlanması yine bile cesaret vericidir. Dizinin bölümlerine baktığımızda siyasi olarak göndermeleri çokça görsek de günden güne bu mesajlar şiddetini çoğaltıyor, tokattan yumruğa oradan balyoz moduna geçiyor. Bence bu haliyle güzel gitse de birilerinin işine gelmeyecektir. Dizinin başına bir şey gelmemesi ümidiyle ve izleyicilerde bir aydınlanma yaratması dileğiyle diyerekten, TRT’deki enstrümantal sansürleme eserini de paylaşmak istiyorum.

Yeni Türkünün sözlü versiyonu da aşağıdaki şekildedir.

Bu versiyonda darbuka sesleri bizi bizden alır 🙂
Bu eser daha sonra Serenad Bağcan’ın büyüleyici sesiyle hayat bulurken, Fazıl Say’ın ustalıklı dokunuşlarıyla adeta ölümsüzleşiyor.
Behzat Ç. filminde karşımıza çıkan versiyonda bu ikiliye aittir.
Fazıl say piyanonun basacağı tuşlarını en agresifinden seçmesi ve şarkının ritmini hızlandırarak bam güm çalması Serenad Bağcan’ın da operavari yorumu ile birleşince bu eseri bir başka boyuta taşımıştır.
Yeni Türkünün yorumu elbette bir başka güzeldir. Fakat bu yorumda çarpıcı olan şarkı ile dizinin bütünleşmesi ve hissiyatı bize daha çok yaşatıyor olmasıdır.

Aşağıdaki versiyon Behzat Ç de duyduğumuz orijinal eserdir.

Sardunyaya Ağıt Şarkısının Hikayesi
Sene 12 Mart 1971
Muhtıra verilmesiyle Soft Darbe yaşanıyor.
Ordunun Tehditvari Mektubu Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunaya gidiyor ve Demirel hükümeti al aşağı ediliyor.
Sonrasında çoğunlukla solcuların içeri alındığı bir ortam gelişiyor.
Ülkemizde ne yazık ki “sağcılar” “solcular” gibi kesimlerin yaratıldığı ortamlar dönem dönem süregelmiştir. Bu dönemler neticesinde çıkan karışık olaylar ile vatandaşlarımız cezaevine atılmış, yani fatura halka kesilmiştir. Keza üsttekilere çok bir şey olmamıştır. Demirel indirildikten sonra bir daha başa gelemez sanılsa da görüldüğü üzere daha sonra yine başa gelebilmiştir. Suçlular sorumlular siyasiler midir vatandaş mıdır tartışılır.
Can Yücel de 12 Mart muhtırasından payını almış Che Guavera, Mao ve Amerikalı generalin “Gerilla Harbi” kitaplarının çevirileri yüzünden 15 yıl hapse mahkum olmuştur. İstanbul ve Niğde cezaevinde yattıktan bir yıl kadar sonra Adana cezaevine sürgüne gönderilmiştir. (Adana cezaevinde 2 sene kadar kaldıktan sonra 1974 de afla çıkacaktır.)
Sürgünde olsa da ailesi onu ziyaret etmek için her hafta Adana’ya gider.
Can Yücel çiçekleri çok sever ve koğuşta yetiştirmek üzere ailesinden Sardunya ister.
Sardunya Ege çiçeğidir genel olarak masumiyeti sembolize etmektedir. Adana’da bulunması zor olsa da Ailesi ne yapar eder daha sonraki ziyaretinde Sardunyayı bulup getirir.
Fakat bizim meşhur sert karakteristik özellikli Rıza gardiyan bu çiçeği kendince tehlikeli bulur ve Sardunyayı ellerinden alıp çöpe atar.
Can Yücel bu duruma üzülür hislerini bir şiir yazarak dile getirmek ister.
Sonraki haftalarda Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam haberi duyulur. Bu habere daha çok üzülerek o an ki duygu yoğunluğu ile şiirin son mısrasını yoldaşları için kaleme alır.
Ve ortaya aşağıdaki eser çıkar.
Can Yücel – Sardunyaya Ağıt Sözleri (Açıklamalarıyla)
İkindiyin saat beşte,
(İkindi vakti sat beş)
Başgardiyan Rıza başta
(Cezaevinin en yetkili ve bir o kadar kaba gardiyanı Rıza, olayın başında.)
Karalar bastı koğuşa
(Gardiyanın gelmesiyle cezaevi koğuşuna kasvet, baskı ve karamsarlık çöktü.)
İkindiyin saat beşte.
(O anda zamanın donduğu hissiyatı vardır.)
Seyre durduk tantanayı
(Tutuklular yaşanan olayları çıkan tantanayı dehşetle izler.)
Tutuklayıp sardunyayı
(Tehlikeli buldukları sardunyayı kendilerine yapılan muamele gibi yani sardunya bir suçluymuş gibi çiçeği götürdüler.)
Attılar dikkapalıya
(Hücrenin hapisanedeki namı diğer adı dikkapalı olsa gerek ironi olarak çiçeğin hücreye atıldığını kast ediyor.)
İkindiyin saat beşte.
(Bu olay tam da beşte gerçekleşiyor.)
Yataklık etmiş zaar
(Sardunya, suçlulara “yataklık” etmekle suçlanıyor.)
Suçu tevatür ve esrar,
(Suç olarak söylenti ve esrar kullanımı/kaçakçılığı yakıştırılıyor.)
Elbet bir kızıllığı var
(Sardunya kırmızı çiçektir; bu kırmızılığı bir delil gibi zannediliyor.)
İkindiyin saat beşte.
(Yine aynı vakitte, suçlamalar yöneltiliyor.)
Dirlik düzenlik kurtulur,
(Güya sardunya alınınca düzen tekrar sağlanmıştı.)
Müdür koltuğa kurulur,
(Cezaevi müdürü bu durumdan memnun, koltuğuna rahatça oturuyor.)
Çiçek demire vurulur
(Masum bir çiçek bile kelepçelenip mahkûm ediliyor – büyük bir ironi.)
İkindiyin saat beşte.
(Her şey bu sembolik saatte olup bitiyor.)
Canların gözleri, yaşta,
(Tutukluların bu duruma gözleri yaşlı, üzgün.)
Aklı idamlık yoldaşta,
(Bazılarının aklı, idam cezası almış arkadaşlarında; ölüm düşüncesi daha ağır basıyor.)
Yeşil ölümle dalaşta
(Sardunya – ölümle idamla savaş halinde. Doğanın yaşam umudu ölümle çatışıyor.)
Sabahleyin saat beşte.
(Son kıta farklı: Burada sabaha, yani infaz saatine gönderme var; cezaevlerinde idamlar genellikle sabaha karşı yapılır. Sardunyaya yapılan haksızlık, aslında insana yapılan zulmün simgesi oluyor.)
Can Yücel, şiirinde sardunyayı suçlu ilan ederek aslında şunu söylüyordu: “Baskı ve zulüm öyle bir boyuta gelmişti ki, artık masum bir çiçek bile suçlu görülebiliyordu.”
Şiirde cezaevi yaşamının absürtlüğünü, masumiyetin bile suç sayıldığı bir düzeni hicvediyordu.
Kısacası, Can Yücel burada aslında “çürümüş bir adalet düzenini” cezaevinde mahpusların yaşadığı haksızlıkları bir çiçeğin masumiyeti üzerinden anlatıyordu.
Peki elli sene sonra günümüzde bu konuda bir gelişme kat edildi mi dersiniz?… Yorumu size bırakıyorum.
Bir şarkı bizi yarım asırlık geçmişimizle yüzleştiriyorsa, işte sanatın gerçek kudreti budur!