Sakın Kuş Almayın
Merhaba canlar, bu nasıl başlık böyle diye düşünmeyin. Size hikayeyi en baştan anlatacağım…
O zaman bana hak vereceksiniz.
Muhabbet Kuşum
Yaşım 11-12 falan bir gün babam eve elinde yeşil renkte bir muhabbet kuşu ile geldi.
Kuş sanırım evden kaçmış dışarıda yağmurda ıslanmış babamın iş yerine açık olan pencereden odasına girmiş.
Babam ne yapacağını şaşırmış ve kuşun sahibini yakınlarda arasa da bulamamış mecburen almış eve getirmiş. Gelirken de bir küçük kafes ile yem almış.
Kuş ne zamandır dışarda bilmiyorum ama yemi elimle uzattığımda öyle bir yedi ki. Biraz kendine geldiğinde enerjisini toplayıp uçmaya bile başlamıştı.
Daha sonra babam kuşun sahibini yine arasa da bulamadı.
Nitekim kuş bizim oldu. Sahibi mutlaka üzülmüştür ama bulamadık işte.
Tabi o yaşta hiç hesapta yokken kuşumuz olduğu için çok sevindim.
Kuş nasıl güzel anlatamam bize hemen uyum sağladı ele falan geliyor. Ama bana çok gelmiyordu. Onunda nedeni sanırım benim kuşu çok darlamamdı.
Bir yıl falan kuş bana yaklaşmadı.
Bir gün okula hazırlanırken kırmızı montumu giymiştim. Hani şu geleceğe dönüş filminde Marty nin giydiği üzeri naylon gibi olan can yeleğine benzer yelek mont var ya ondan.
Belli ki mont kuşun gözüne parlak renkli ve güzel göründü ki bana yaklaşmayan kuş montun cazibesiyle ilk defa benim kafama kondu. Oradan da omzuma kondu monta bakıyor falan.
Tabi kuşun bana yaklaşması hoşuma gitti. Elimi uzattım elime geldi. Sanki o ana kadar kuşla küstük o an artık barışmışız gibi.
Kuş baktı ki ben ona bir şey yapmıyorum güven duymaya başladı.
Kuşla o günden sonra öyle yakınlaştık ki. Oyunlar oynadık saklanbaç yakalamacılık 🙂
Kuşla bunlar nasıl oynanır demeyin sakın. Mesela odaya gidip kapı arkasına saklanıyorum sesleniyorum kuş tek tek odalara dalıp kapı arkalarına bakıp beni arıyor bir odadan diğerine uçuyor.
Tabi muhabbet kuşunun gücü o kadar uçmaya yetmez ama en azından 3 oda uçabiliyordu. Beni bulunca da kafama konup başlıyordu sevinerek ötmeye.
Dişi muhabbet kuşları konuşamaz haliyle bizim kuş da konuşmuyordu ama seslendiğimde hemen öterek cevap veriyordu.
Hatta öyle ki evin dışından seslendiğimde bile duyuyor tepki veriyordu. Ben okuldan gelirken daha zile basmadan dışardan sesleniyorum kapı açılmadan kuş beni duyup evin içinden deli gibi bağırmaya başlıyordu.
Ben hastayken kuş teselli edercesine yanıma gelir o hastayken ben onun yanında olurum. O yaşta bana bir arkadaş gibiydi resmen.
Odalardan çağırırım kuş beni arar uçarak yanıma gelir. Sanırım en çok ben ilgilendiğimden dolayı evde en çok beni seviyordu.
Evde kuşa oynaması için bir teleferik bile yapmıştım. Şöyle ki duvarın bir ucundan bir ucuna ip gerdim ve ablamın kocaman bileziğini ipe taktım.
Kuş bileziğe çıkınca ağırlığı ile aşağı kayıyor sonra en aşağıdan yanıma uçuyor lunapark misali bunu tekrar tekrar istiyordu.
Kuşla acısıyla tatlısıyla çok anılarım birikti. Bir gün avizenin elektrik kablosunu kemiriyor… Düşünün ki salonda iki avize var biri söndü ve ben refleks olarak oraya baktım bir de ne göreyim kuş avizeden dönerek aşağı çakıldı.
Koştum elime aldım gözler gitmiş hareket yoktu. Öldü diye üzüldüm ve elimle öyle bir salladım ki belki o sallayış kalp masajı yerine geçmiştir kuş uyandı ötmeye başladı hemen eski haline gelmişti. Nasıl sevinmiştim.
Başka bir olay anlatayım. Bir arkadaşım beni çağırmak için bize geldi evin içinde girişinde hazırlanmamı bekliyor birlikte futbol oynamaya dışarı çıkacaktık.
Arkadaşım bana şakayla karışık eliyle vurur gibi hareketler yapınca bizim kuş bunu ciddiye alıp kafesini ağzıyla açmış arkadaşıma uçarak bağırarak bir saldırdı.
Ben tabi hem şaşırdım hem de nasıl gülüyorum küçücük kuş insana ne yapabilir diye düşünebilirsiniz ama arkadaşım öyle bir korktu ki kapıyı açıp evden kaçtı, kuş da peşinden!
Lan durun yapmayın etmeyin derken bir terlik giyip ben de peşlerinden gittim.
Aşağı katlara doğru gürültü kıyamet. Biz 4. katta oturuyorduk arkadaş merdivenden aşağı can havliyle topuklamış.
Kuş anca 2. kata kadar kovalayabilmiş hayvancağız yorulmuş onu yerde buldum.
Arkadaş apartmanın girişine kadar topuklamış 😀
Kuşu aldım öptüm kokladım eve getirdim. Arkadaşım diyor ki o nasıl cins bir kuş! Kuş değil canavar. Ben ise kuşu ilk defa böyle görmüştüm.
Küçücük kuş resmen beni sevgisiyle korumuştu!
Daha nice hatıralarımız var böyle evin bir üyesi gibiydi hepsini yazamıyorum bile.
Birlikte 3-4 sene yaşadıktan sonra kuşun yaşı da sanırım 10 falandı karnında bir morluk belirdi.
Kuşumun morali bozuldu tadı tuzu kaçtı kafeste 1 hafta sessizliğe büründü.
Ben bir gün okuldan geldiğimde kuşu kafesin dibinde hareketsiz olarak buldum.
Evet ölmüştü 🙁 Ağladım ağladım ağladım…
Akşam babam da gelince olayı kuşu evin dışına bir yere gömdük.
Kuşumun rengi yeşil olduğu için kuşun adını babamla annem yeşim koymuştu.
O yaşta kuşun öldüğüne nasıl üzüldüm anlatamam.
Ne yani Yeşim şimdi benle tekrar oyunlar oynamayacak mıydı?
Ben seslenince bana öyle güzel güzel öterek cevap vermeyecek miydi?
Bana şakadan da olsa saldıran olsa koruyamayacak mıydı?
Allah’ın yarattığı küçücük bir kuş. Ama onla nasıl bir bağ kurmuşsak öldüğünde hüngür hüngür ağladım.
O saatten sonra arkadaşını dostunu kaybetmişsin başka bir kuş alsan neye yarar.
Muhabbet kuşlarının insanlar gibi kendine özgü karakterleri bulunur.
Bizimkisi çok değişik ve sağlam karakterli bir kuştu herkese nasip olmaz.
O saatten sonra benim nasıl üzüldüğümü gören babam daha sonra bana bir sultan papağanı alacaktı…
Sultan Papağanım
Aradan 1 sene geçti geçmedi babam arkadaşından aldığı Sultan papağanını kafesiyle eve getirdi.
Belki de benim öyle üzüldüğümü görünce böyle yaptı bilemiyorum.
Muhabbet kuşumu uzunca bir süre unutamasam da Papağanla dertleşmekten başka çare yoktu.
Bir süre sonra papağanla da çok samimi olduk 🙂
Öyle ki mesela hastayım halsizim uyuyorum kafesinden çıkıp tüm gece boyunca gelip göğsümde tünemiş o da yanımda uyuyor.
Gözümü açıyorum o da açıyor bana bakıyor.
Fakat trajediye bakın ki ben şehir dışındayken annem papağanı vermesi için babamın aklına girmiş. Kuş her yeri kirletiyormuş vs. Babam da kuşu bir kuşçuya vermiş.
Ben tabi kuşun verildiğini falan duymadım bile ve 1 ay sonra eve geri geldiğimde özlemle kuşu görmeye gittim ama kafes yok!
Dedim kuşu nereye koydunuz annem gülüyor gitti o falan!
Şaka mı yapıyorsunuz dedim söyleyin doğrusunu! Verdik dediler kuşu başkasına verdik.
Neymiş efendim çok pisliyormuş duvarlara löp diye resim yapıyormuş.
O yaştaki çocuk ne anlar bu savunmadan! hışımla kızdım çıktım evden.
Erkeğiz büyüyoruz ama insanız! biraz da papağana ağladık.
O saatten sonra evcil hayvan defterini kapattım.
Ve şu felsefeyi kendime şiar edindim: Tanımadığımla ayrılsam bile üzülmeyecektim! Yani kuş almazsam dolayısıyla almayacağım kuşu sevmezsem zaten ayrılacak kuş da olmayacaktı. Bu psikoloji genel olarak hayatıma yansıdı ve insanlarla bile tanışırken imtina ettim doğrusu.
Uzun uzadıya yazıyorum ama biliyorum ki bazı hayvan sevmeyi bilmeyenler bu konuyu ciddiye bile almayacaklardır. Ne yazdığımı ne anlattığımı anlamıyor olabilirler onlara saygı duymuyorum 🙂
Neyse durum böyle kardeşlerim.
Onca yıldan sonra bugün bu yazıyı neden yazıyorsun derseniz bugün de kuşum öldü! Dün de kuşum öldü!
Evet! evde 3 kuş vardı 2 si öldü 🙁 Cici Bici ve Çiçi vardı sadece Çiçi adlı kuşum yaşıyor.
Cici & Bici
Hani felsefene ne oldu neden kuş aldın derseniz ben almadım… şöyle anlatayım:
Yıllar sonra eşim ve çocuklarım bana babalar gününde 1 kuş hediye almıştı.
Beyaz çok tatlı erkek bir albino bir muhabbet kuşuydu bu.
Önce duruma içten içe kızsam da içimdeki hayvan sevgisi ile hediye birleşince felsefe böylelikle kırılmış oldu.
Kuşumun ayakları bembeyaz gagası mordu sonradan gagası masmavi oldu.
Ayağında bilezik vardı şuradaki yazımda onu nasıl çıkardığımı da okuyabilirsiniz.
Zayıf ve yarasa gibi uçan çok yetenekli bir kuştu.
Evde koltuğun metal ayağında kendini görüp, sanki başka kuşla konuşuyor gibi yapınca üzülerek kuşu yalnız bırakmakmanın haksızlık olacağını düşündüm.
Kuş zaten eve girmişti felsefe bir kere kırılmıştı. Kuşa bir eş almak lazım diye düşünerek bir muhabbet kuşu daha aldım.
Aldığım ikinci kuşun gagası da sonradan maviye dönünce dişi yerine erkek kuş aldığımızı fark ettik. 🙂
Bu sefer bir kuş daha alma zorunluluğu hasıl oldu.
Böylelikle evde 3 kuşumuz oldu.
Eşimle birlikte kuşlara evin köşesine dışarıdan dal getirerek çok güzel ortam yaptık. Hem organik olsun hem canları sıkılmasın dedik.
Suyunu yemini eksik etmedik.
Yukarıda yazdığım gibi kuşların karakterleri birbirinden farklı olur.
İlk kuşumuz Cici bembeyaz ve asi karakterde, yetenekli yarasa uçuşlarına sahipti. Kanatlarının altında güzel mavi bir renge sahipti.
Asi diyorum; çünkü sen istersin elini uzatırsın gelmez ama o isterse sana kendisi gelir.
İkinci mavi kuşumuz Bici ise sakin ve bazı zamanlar ürkek bir yapıya sahipti, ciciye göre daha zayıftı.
Üçüncü kuşumuz Çiçi ise eş olarak aldık ama bizim kuşlarımız sanki kardeş gibi büyüdüler.
Çiçi çok yemekten şimdi neredeyse jumbo muhabbet kuşlarına döndü.
Aldığı kilolardan uçamaz oldu. Gerçi çok uçmaya da niyeti yok gibi tembeldi.
Ona önce diyet uyguladık düzelir gibi oldu ama sonrasında tekrardan yemeye devam edince yine tombik oldu.
Evelsi gün bu saydığım kuşlardan iki numaralı Bici hastalandı. Ayakları tutmaz oldu uçamaz oldu kanatları titrer oldu.
Kuşu öyle görmek gerçekten üzücü bir durum. Elinizden bir şey gelmiyor.
Veterinere sordum bir solüsyon yapayım size dedi karışım içinde tüm vitaminler olacak vs.
Onu içirmeye çalıştım kuş hiç sevmeyerek zorla da olsa içti biraz.
Dışkısı sade koyu yeşile dönmüştü. Gördüm ki yemekten kesildi En son dışkı yapmaz oldu.
Muhabbet kuşları 1-2 gün yemek yemeseler ölebilirler narin hayvanlardır kuş iştahsızlıktan yemek yemedi.
Elimle yedirmeye çalıştığımda ısırmaya başladı.
Ayakları felç olur gibi kasıldı tünekte parmakta tutunamaz oldu elime aldım ve bir süre karnına masaj yaptım sanki hoşuna gidiyor gibiydi.
Sonraki gün yine durumu aynıydı kanatlarını arada titreterek kafesin altında öylece duruyordu.
Elime aldım sanki kafası kaşınıyormuş da kendi kaşıyamadığı için rahatsız oluyormuş gibiydi çünkü kafasını oynatıp parmağıma kaşıttırıyordu.
Ben de tüylerini kaşıdım derken zor nefes alır gibi hareketler yapmaya başladı.
Yarım saat kadar sonra da son nefesini uzunca almak isteyip sanki alamaz gibi bir hareket yaparak boynunu ellerime bırakıverdi.
Evet 16.04.2025 de beni çok seven Bici’m ölmüştü. 3 kuş içinde belki de beni en çok seven Bici öldüğü için bir yandan kızgın bir yandan üzgündüm.
Tarih tekerrür mü ediyordu. Çocukken yaşadığım travmayı ve üzüntüyü tekrar mı yaşıyordum.
Elinizden bir şey gelmemesi o kadar üzücü ki.
Gece dışarı çıktık eşimle birlikte bicimizi gömdük. Evde bir matem havası çocuklar da üzüldü ağladılar.
Sonraki gün sabah beyaz kuşumuz ciciyi severek üzüntümü biraz olsun gidereyim derken baktım ki onun da ayaklarında tutamama gibi hareketler vardı ikinci bir şok yaşadım.
O da mı ölecekti! İnternetten arattırdığım kadarıyla bu tarz hastalıkların sonucu %98 oranda ölüm oluyordu.
Oysa Cici öyle güçlü bir kuştu ki hiç ölmeyecek gibiydi sanki. Yarasa gibi sandalye altından hızlıca uçmalar. Diyeceğim o ki refleks olarak kuş üstü bir performansı vardı diyebilirim.
Kuşun hastalığını bilmesem de aynı hastalığa yakalandığını görünce eşime dedim yem verelim su verelim vs işe gittim.
Öğle arası eve geldiğimde Cici yine aynıydı ayakları tutmuyor uçmada zorluk yaşıyor ama güçlü karakteri bu durumu kabullenmiyordu.
Evin köşesinde dışardan getirdiğim dal parçası en sevdiği yerdi. Ama orada da dala tutunamamayı kabullenemedi! Hala dik durmaya çalışıyordu. Aldım kafesin üstüne koydum. O kadar güçlü bir karakterdi ki uçarak dala tekrar konmaya çalışırken yere düştü yerden aldım bu sefer kafesin içine koydum.
Ben kuşu ısrarla kafesin dip kısmına aldıkça o tırmanıp bu sefer tünekte durmaya yeltendi. Ama bir ayağı tutsa diğeri tutmuyor duramıyordu işte sallanıyordu.
Düşmesin diye tünekte durmasın istedim zorlasam da tüneğe çıktı. Ben de tüneği biraz aşağı alıp kuş tünekten düşerse canı acımasın diye kuşu da tünekte hazır durabilmişken bıraktım.
Kafesin kapısı açıktı ve kuş benim oturduğum koltuğun arkasında duran her zaman durduğu dala uçmak için kanat çırptı.
Ben uçma sesini duyunca bu kuş nasıl uçsun dedim düşer uçamaz kalktım hamle yapayım diye ama kuşu tutamadım.
O da zaten uçamayacağını anlayınca düşerken bana doğru yöneldi tutamadım omzuma çarptı oradan sekerek halıya yavaş bir düşüş yaptı.
Hemen elime aldım ki ölmüştü.
Daha 1 saat öncesinde uçabilen kuş bir anda böyle ölüverdi işte.
Ciciyi de bir farklı seviyordum. Hem eşimin hediyesi hem de karakter olarak asi tavırlarıyla aslında biraz da bana benziyordu.
Bu kuşların öleceği ve benim de bu kadar üzüleceğim ağlayacağım aklıma gelmezdi.
Eşimle Bicinin mezarının yanına Ciciyi de defnettik.
Birer gün arayla kuşların ölümü bende ne yaşama sevinci bıraktı ne neşe.
Bir yandan kuşlarıma üzülürken bu empatiye neden oldu ve sadece hayatta olan sevdiklerime şükreder oldum.
Diğer yandan bir kuşa bile bakamadık gibisinden bir pişmanlık hissi de oluştu.
O yüzden diyorum ki canlar almayın kuş falan. Bırakın onlar doğada yaşasınlar.
Biz insanlar ne yazık ki doğal dengeyi bozuyoruz.
Onlar sıcak iklimde Avusturalya kıtasında mutlu mesut yaşayan renkli kuşlar. Onları buraya getirirsen hayata ancak bu kadar tutunabiliyor işte.
Sonra ölünce biz üzüldüğümüzle kalıyoruz. İşte o yüzden “sakın kuş almayın.” (Kuş diyorum ama bağ kuracağınız başka bir hayvan da almayın bence)
Yaşadığı süre boyunca biz onları çok sevdik. Esaret hayatı yaşamamaları için kafesini hiç kapatmadık. Onlar da umarım biraz olsun bizi sevmişlerdir.
Orhan velinin şiiriyle konuyu sonlandırayım: “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı”
Edit: 25.06.2025 Son kuşum çiçi de ne yazık ki öldü. 🙁
Ölmeden 20 gün önce ilk hastalık belirtilerini görmüştüm kafesin dibinde kriz geçirdi bir baktım dönüp duruyor. Elime aldım sakinleştirdim kendine geldi.
Bu kriz 3-5 gün sürdü sonra 15 gün kriz geçirmiyordu derken krizler tekrar çoğalmaya başladı. son iki gün içinde de sanki acı çekiyor gibi kasılmaları oldu kanatlarını açıyordu derken bir eli felç oldu.
Eşimle ben kuşu sakinleştirdik. Felç olmayan elini tuttuğumuzda sanki biraz olsun güvende hissediyordu.
Derken felç olduğu kısımdaki bir gözü de kapandı. Anladık ki kuş ölüyordu. Yaşadığım şehirdeki tüm veterinerleri yokladım ve bu kuşu uyutamaz mıyız diye sordum.
Öncesinde tedavi arayışlarında da bulundum ama sanırım hastalığın adı salmonella.
Bunu kafayı sallayışından ve izlediğim videolardan kıyaslayarak anladım.
Çözümü neredeyse olmayan bu hastalık ilerlemişti ve kuş acı çekiyorsa çekmesin mantığıyla uyutmak istedim. Ama bulunduğum şehirde böyle bir şeyin olmadığını söylediler.
2 gün kuş çan çekişti. Sadece sakinleştirmeye çalıştım bir miktar su verdim yem verdim yemedi. En sonunda öldü. Çiçiyi diğer kuşların yanına eşim ve çocuklarım gömdüler.
Kafesi falan her şeyi attık bu defteri kapattık.



