Eskiye Özlem… Çocukluğum… Nostaljik Bir Yazı…
Mutluluğun yoklukta keşfedildiğini anladığımda henüz çocuktum ve paraya pula önem vermeyi başlamadan bırakmıştım.
Nostaljik Bir Yazı…
80 lerde 90 larda çocuk olmak başlığını ataralar ya hani… o dönemler gerçekten bir farklıydı.
82 doğumluyum ve en şanslı iki neslin içinden geçtim diyebilirim.
Hem yokluğu hem varlığı tattım. Yokluk dediğim, bu zamana göre eskide olmayanlar diyebilirim. Yoksa o zamana göre yokluk yaşadım sayılmaz.
Hem teknolojik nimetleri hem de bunların olmadığı dönemi gördüm ve aradaki farkları çok iyi bilirim.
Sanki cilalı taş devrinden günümüze yolculuk etmiş gibiyim.
Bizim dönemlerimizin ne kadar değerli zamanlar olduğunu o dönem yaşarken anlamıyor insan. Her şey her zaman güzel kalacak hatta daha güzel olacak sanılıyor.
Şunu söylemeliyim ki bugünkü imkanlara rağmen o dönem yaşadıklarımız günümüzle kıyaslanamaz güzellikte.
Resmen altın çağda yaşamışım diyebilirim.
Telefon, bilgisayar gibi teknolojik alet edevatlar, ben çocukluğumu doya doya yaşadıktan sonra elimize geçti.
Bir çok değişik döneme denk geldim diyebilirim.
Şimdi bakıyorum her yerde bilgisayarlar var. Alım gücü nispetinde olanaklar sınırsız derecede.
Ama bu imkanlar içinde benim geçmişten aldığım hazzın esamesi yok.
Belki anlatamadım ama bu durumu şu sözlere bakarak daha iyi anlayabilirsiniz…
“İnsan bir şeyden haz alabilmek için o şeyin yokluğunu, ızdırabını tatmaya muhtaçtır. Açlık gibi, soğuk gibi, yalnızlık gibi…
Ama istenen bir kere ele geçti mi verdiği haz yok olur. Freud
“Neruda da ekler; İnsan ulaşamadığı her şeyin delisi, ulaştığı herşeyin nankörü”dür.
Bizim hem hiç bir şeyimiz yoktu hem her şeyimiz vardı 🙂
5 Yaşındayken… sene 1987
Lojmanlarda kaldığımızı hatırlıyorum. Abim ve ablam henüz evden ayrılmamış ben ufacık çocuk ve tüm gözler üzerimde.
Dışarıda oyun oynar acıkır eve gelir ablamdan domates peynir ekmek yapmasını isterim.
Ablam kızar söylenir ama sonra bana dayanamaz elime ekmeği tutuşturur. Ben ekmeği alır dışarıda bir yerlerde yerim.
Uçak yapmayı ilk bu yaşlarda öğrendim ve yaptığım uçaklar öyle güzel uçardı ki ben bu işte ustaydım.
Arkadaşımla oyun oynarken yan apartmanın zemin katında gördüğümüz kıza aşık olurduk biz. Rekabeti o zaman öğrendim.
O yaşta deterjanla suyu karıştırır mandalı batırıp deliğinden üfleyerek baloncuk yapardık.
En büyük baloncuğu yapan kızı tavlardı. 😬
İlk iki teker bisikleti öğrenişim bu yaşlarda oldu.
Evin ön tarafı ayrı arka tarafı ayrı bir dünyaydı benim için.
Arka bahçede kayısı ağacı vardı ama kayısılar çocuk gözümde bir hayli tepedeydi. Taşı atıp kayısıları düşürüp yerdik.
Bazen bir taşla 5- 10 kayısı toplu halde düşerdi nasıl sevinirdik.
Günümüzdeki gibi rant uğruna bozulmamış organik kaysıların kokusu hala burnumda.
Kayısı yemekle kalmaz içindeki çekirdeği de taşla özenle ezer içindeki bademi yer mutlu olurduk.
İlkokul orta okul lise eğitimimi disiplinli bir şekilde sıcak bir ortamda aldım diyebilirim.
Bilgisayarımın alındığı tarihte yaşım 17 idi.
Bilgisayarı başlattığınız vakit, Windows 95 in meşhur başlangıç sesi, kapanış sesi (tada), arka planda duyulan fan sesinin fonu eşliğinde sizi mutlu etmeye yetiyordu.
İnternetsiz ortamda bilgisayar bomboştu. İçinde solitaire, mayın tarlası gibi oyunlar bize lüks geliyordu.
İnternet o dönem daha evlere girmese de bilgisayarların içinde fax modem kartları bulunurdu.
Üstelik bu kartları satan bilgisayarcılar da faxmodem kartlarını kasa içinde fiyatı şişirmek için satmışlardı. O yüzden bu kartlar her bilgisayarın içinde takılı geliyordu.
Bilgisayarda Dos ekranını açıp komut yazarak neler yapabileceğimi test etmek ayrı bir keyifti.
O dönemki yoklukta mayın tarlası oyunu bile sizi mutlu etmeye yetiyordu.
Teknoloji dünyasını dergilerden takip ederdik. Dönemin bilgisayar dergileri ve derginin yanında gelen bedava cdleri keşfetmek de ayrı bir güzellikti.
Derginin dışında naylon şeffaf ambalaj olur, ambalajın arkasındaki cd dışarıdan zor bela gözükürdü. Cd içeriğini cd üzerinden okumaya çalışırdık.
İçeriği demo oyunlar, resimler, müzikler, programlar gibi o zamana göre güzel sürprizlerle dolu olurdu.
Cd yi takar takmaz windows autorun.ini dosyasını otomatik çalıştırır cd içindeki arayüz tüm ihtişamıyla müzikli bir şekilde açılırdı. (Şimdi bu autorun güvenlik nedeniyle windowslarda otomatik olarak açılmıyor.)
Hepsini tek tek incelemek birbirinden ayrı ve heyecan vericiydi.
Bir sonraki ayın dergisi çıksa diye beklerdik. Bazen cebimdeki para iki dergiyi almaya yetmez mecburen bir dergiyi seçmem gerekirdi.
Cd hoşumuza gitmediğinde diğer derginin cdlerine bakardık.
Bilgisayarımda 3d destekli ekran kartı yoktu.
O dönem bir çok kişide olan virge dx gibi standart ekran kartı vardı sadece.
Daha sonraları s3 savage almıştık göstermelik 3d desteği vardı.
Oyunlar direct draw denilen software desteği ile geliyorsa ekran kartına ihtiyaç duymaksızın bilgisayarın işlemcisine yüklendiğinden bunu kesin açabiliyordunuz.
Tabi kesin dediysem işlemciniz yavaşsa oyunu düzgün fps ile oynamak için çözünürlüğü 320×400 falan yapmanız gerekebiliyordu.
3d kartım olmadığından 3d desteği olan oyunlara uyuz oluyordum. Vasat ekran kartımla oyunu açmaya çalıştığımda oyundan bazen bir görüntü gelmez, gelirse de sadece siyah beyaz oyun kaplamalarını gösterir oyun daha merak edilir hale gelirdi ama oynayamadan hevesim kursağımda kalırdı.
3d ve 3dfx destekli ekran kartları yeni yeni çıkıyordu ama aileme aldıramıyordum. Çünkü ekran kartı hem pahalıydı hem de “bilgisayar ders içindi.” 😅
Cd Romum Bozuldu ve Yeni Cd Rom Aldım
Ablamın yanında dershaneye gidecektim ve ablam bana derslerimde yardımcı olacaktı. Ankara’dan İstanbul’a gelmiştim ve bilgisayarı da yüklenip getirmiştim.
Bilgisayarımın cd romu bozulmuştu. İnternetin kısıtlı olduğu dünyada bilgisayarın tek girdisi cdlerdi ve cdromsuz olmazdı.
Fiyat performans açısından hangi cdromu almalıyım sorusunun cevabını o dönemler internetten bulamıyordunuz.
Dergi cdleri dönem dönem parça ve donanım testleri yapar, kıyaslama bilgilerini buralardan takip ederdik.
Benim cdrom un bozulduğunu biliyorlarmışcasına şansıma cdromların test edildiği dergi o ay basılmıştı ve görür görmez hemen aldım incelemeye koyuldum.
O dönem 32x ve yeni çıkan 52x cdromlar piyasadaydı.
Creative in uzaktan kumandalı, kulaklık girişli ve audio cdlerini takınca play tuşuna basıp otomatik oynatan multimedya özellikli versiyonlar falan mevcuttu ama fiyatı biraz tuzluydu.
Dergide piyasa fiyatları da yazıyordu ama teknolojik ürün mağazaları olmadığından bu ürünleri ancak mahalle bilgisayarcılarından bulursanız temin edebiliyordunuz.
Dergi içinde çok methedilen bir marka görmüştüm. Markanın adı Afreey ve dönemin cdrom hızlarından üstün bir rakamla geliyordu 56x 😱
En çok puan alan, fiyatı makul olan ve en hızlı görünen yani fiyat performans olanı buydu.
Bu cdromu bir şekilde bulmalıydım.
Ara tara tırım tırıs derken Bakırköy’de bir mağazadan şans eseri cdromun kutusunu gördüm ve tam hatırlamıyorum da cebimde 50 birim para vardı ve cdromun fiyatı da 60 birimdi
Dükkana girdim dedim bunu alacağım satmayın. Biraz daha param olduğunda o ay içinde almıştım.
Eve geldim ve cdromu bilgisayarıma taktım. Çalıştı ve mutlu oldum tabi 🙂
Önceki cdromda cd yi takıp düğmeye basıyordum cd yi yavaşça içine çekiyordu.
Afreey de ise dokunmamla cdyi lap diye anında alıyor okumaya başlıyordu.
Hatta dikkatimi çekmişti cdnin kapak kısmında hızlı kapanmadan dolayı hasar almasın diye ek sünger koymuşlardı.
Cd 56x hızda dönerken motor deli gibi ses çıkartıyor, hissedilir şekilde dosya erişim hızının arttığını görünce sanki ferrarim varmışçasına mutlu oluyordum.
Şimdi bakıyorum da bilgisayarlarda cdroma ihtiyaç bile yok. 🙂
Lafın özü her çıkan icat ile biraz daha mutlu olduk biz. Şimdi her şey var ama “yokluktan var edilenle” mutlu oluyor insan…
Bu konu ile ilgili yazacak öyle çok hikayem varmış ki yazmaya üşendiğim için yazıyı sonlandırıyorum. 😅
Hoşçakalınız efemm…